Ana Sayfa Arama
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

Yoksulluğun Yeni Yüzü: “Gösterişçi Yoksulluk”

Sivas’ta yürütülen çığır açıcı bir akademik araştırma, modern toplumun yoksulluk

Sivas’ta yürütülen çığır açıcı bir akademik araştırma, modern toplumun yoksulluk algısına meydan okuyan yeni bir kavramı ortaya çıkardı: “gösterişçi yoksulluk.”

Prof. Dr. Murat Yeşil
İstanbul Yerel Haberler (İY)

Sivas Cumhuriyet Üniversitesi akademisyenler tarafından gerçekleştirilen bu saha çalışması, toplumun görmezden geldiği atık toplayıcı ailelerin yaşamına ışık tutarak, yoksulluğun sadece maddi yoksunluktan ibaret olmadığını, aynı zamanda bir performans ve algı yönetimi meselesi olduğunu gözler önüne seriyor.

Bir İletişim Stratejisi Olarak Gösterişçi Yoksulluk: Sivas İli Atık Toplayıcıları Örneği” başlıklı bu araştırma, sadece atık toplayıcıların günlük zorluklarını belgelemekle kalmıyor, aynı zamanda zenginliğin gösterişi olduğu bir dünyada, yoksulluğun da kendini gösterme biçimlerinin olabileceğini savunuyor. Dr. Öğr. Üyesi Meltem Yılmaz Bilecen, Uzman Ahper Nuri Delican ve Dr. Öğr. Üyesi Ömer Temizkan’ın imzasını taşıyan bu çalışma, Türkiye’de yoksulluk üzerine yapılan araştırmalara yeni bir boyut kazandırıyor.

Gösterişçi Yoksulluk: Kavramın Anlamı ve Kapsamı

Peki, tam olarak nedir bu “gösterişçi yoksulluk”?

Dr. Meltem Yılmaz Bilecen, bu kavramı açıklarken, kapitalist sistemin zenginliği bir “gösteri” olarak sunmasına atıfta bulunuyor. Ona göre, zenginliğin lüks arabalar, pahalı telefonlar veya büyük evler gibi sembollerle sergilenmesi gibi, yoksulluğun da performansa dayalı bir göstergesi mevcut. Bu, bireylerin gerçek durumlarını gizlemek veya dışarıdan daha fakir görünmek amacıyla yaşam tarzlarını değiştirmesi ya da sahip oldukları varlıkları saklaması anlamına geliyor.

Yoksullugun Yeni Yuzu Gosterisci Yoksulluk

Yoksulluğun Yeni Yüzü-Gösterişçi Yoksulluk

Bu durum, özellikle kamu yardımlarına veya sosyal yardımlara ulaşmaya çalışan bireyler için önemli bir strateji haline gelebiliyor. Yardım başvurularında daha düşük bir gelir seviyesi beyan etmek veya “oldukça yoksul” bir yaşam tarzı sergilemek, yardım alma olasılığını artırabiliyor.

Bu durum, özellikle kamu yardımlarına veya sosyal yardımlara ulaşmaya çalışan bireyler için önemli bir strateji haline gelebiliyor. Yardım başvurularında daha düşük bir gelir seviyesi beyan etmek veya “oldukça yoksul” bir yaşam tarzı sergilemek, yardım alma olasılığını artırabiliyor. Böylece, yoksulluk, bir “kimlik” veya “rol” haline gelerek, ekonomik gerçekliğin ötesine geçen bir sosyal gösteri halini alıyor.

Sivas’ta Atık Toplayıcıların Görünmez Yaşamı

Araştırmacılar, Sivas’taki atık toplayıcı ailelerin yaşam alanlarına girerek, onların sosyal statü algılarını ve devletten aldıkları yardımlarla kurdukları karmaşık ilişkiyi inceledi. Bu aileler, kent merkezinin görünmez aktörleri olarak, gündelik hayatın içinde var olmalarına rağmen, toplum tarafından çoğu zaman fark edilmiyorlar.

Çalışma, bu ailelerin sadece ekonomik zorluklarla boğuşmadığını, aynı zamanda toplumun kendilerine biçtiği “yeri doldurulabilir, defolu tüketiciler” rolüyle de mücadele ettiğini gösteriyor. Yılmaz Bilecen’in vurguladığı gibi, toplumda insanlar, kimliklerini ve statülerini genellikle sahip oldukları tüketim malları üzerinden tanımlarken, atık toplayıcılar gibi gruplar bu döngünün dışında kalıyor. Bu durum, onların varlıklarını nasıl sürdürdükleri ve toplum içindeki yerleri hakkında ciddi soruları beraberinde getiriyor.

Yoksulluğa Bakış Açısını Değiştirmek

Geleneksel olarak, yoksulluk “ayakkabısız ayaklar” veya temel ihtiyaçlara ulaşamama gibi sembollerle tasvir edilir. Ancak Sivas’taki araştırma, bu algının ne kadar yüzeysel olduğunu ortaya koyuyor. Örneğin, bazı yoksul aileler çocuklarının eğitimine büyük önem verirken, evlerinde kitaplar ve oyuncaklar bulunabiliyor. Bu durum, yoksulluğun sadece parayla değil, aynı zamanda kültürel değerler ve önceliklerle de şekillendiğini gösteriyor.

Özellikle araştırmanın odak noktalarından biri olan Roman ailelerin durumu, bu karmaşıklığı daha da belirginleştiriyor. Geleneksel yaşam biçimleri ve kültürel kodlar, bu ailelerin çocuklarını okula gönderme konusunda isteksiz olmalarına veya kayıt dışı çalışmayı tercih etmelerine neden olabiliyor. Bu, devletin sunduğu yardımların ve sosyal desteklerin bu gruplar üzerinde neden her zaman istenen etkiyi yapmadığını anlamak için kritik bir veri sunuyor. Yılmaz Bilecen, atık toplayıcıların ve özellikle Roman ailelerin yaşam biçimlerinin, geleneksel kültür ve ekonomik koşulların birleşimiyle şekillendiğine işaret ediyor.

Yardımlar ve Sosyal Entegrasyon

Araştırmanın en önemli sonuçlarından biri de, kamu yardımlarının bu aileler üzerindeki etkisi. Çalışma, birçok atık toplayıcı ailenin sosyal yardımları alabilmek için sigortalı bir işte çalışmayı reddettiğini ortaya koyuyor. Sigortalı bir iş, onları sosyal yardım alabilecekleri yoksulluk statüsünden çıkarabilir. Bu durum, devlet yardımlarının, bireyleri daha aktif ve katılımcı hale getirmek yerine, mevcut yaşam biçimlerini sürdürmeye teşvik edebileceği gibi bir çelişkiyi gözler önüne seriyor.

Bu noktada, araştırma, sosyal ve kamusal desteklerin yeniden düzenlenmesi gerektiğine dair önemli bir çağrıda bulunuyor. Atık toplayıcı ailelerin topluma entegrasyonunu sağlamak ve onları sadece yardım alan pasif bireyler olmaktan çıkarmak için, sosyal destek programlarının onların kültürel ve ekonomik gerçekliklerine daha uygun hale getirilmesi gerekiyor. Bu, sadece maddi yardım sağlamaktan öte, eğitim, sağlık ve istihdam fırsatlarına erişimi kolaylaştıran bütüncül bir yaklaşım gerektiriyor.

Sonuç

Sonuç olarak, Sivas’ta gerçekleştirilen bu araştırma, yoksulluk kavramına yeni bir pencereden bakmamızı sağlıyor. “Gösterişçi yoksulluk” kavramı, sadece Türkiye’de değil, küresel ölçekte de yoksullukla mücadele politikalarının yeniden ele alınması gerektiğini gösteriyor. Toplumun, günlük hayatında yanı başından geçen, görünmez atık toplayıcı aileleri fark etmesi ve onların yaşamlarını anlaması için bir fırsat sunuyor. Bu çalışma, yoksulluğun ve zenginliğin algılandığı şekilleri yeniden düşünmeye ve alt sınıfların toplumsal görünürlüğünü artırmaya yönelik önemli bir adım olarak öne çıkıyor.