Uygun fiyata tatil yapmak.. Az para harcayarak çok yer gezmek ya da kısıtlı bir bütçeyle bir çok ülkeye seyahat etmeyi hayal etmek güzel bir şey..
Ancak hayallerle gerçekler nadiren ortak bir noktada buluşabiliyor.
Bu gerçeği hepimiz biliriz. Ama yine de.. Hayal kurmadan edemeyiz.
Tatil deyince ilk üzerinde düşünülmesi gereken şey “konaklama” mekanı seçmek olmalıdır.
Gerçekten de, konaklama mekanı tespiti yola çıkmadan önce üzerinde kafa yormak gereken en önemli konudur. Her ülkenin kendine özgü farklı konaklama mekanları, farklı standartları var. Yani, her ülke uluslararası standartlara uygun hareket etmeyebiliyor.
İnternet aramaları sırasında sayfalarına ulaştığınız otel, motel ve pansiyonların tanıtımı için konulan gözalacı fotoğraflar sizi aldatmasın..
İşte size yaşadığımız bir örnek:
Budapeşte’de bir otel.. Mekanın fotoğraflarına bakıyorsunuz.. Tek kelimeyle “şahane”. “Yemyeşil bir alanın ortasındaki göl üstünde yükselen kazıklar üzerine inşa edilmiş ahşap bir kulübe..” Bayılıyorsunuz.. İç mekan görünteleri ise “fevkaledenin fevkinde”.. “Eh!.. Bundan iyisi can sağlığı” dedirtiyor.. Bir gecelik konaklama ücretini görünce “sevinçten çıldırma” noktasında olduğunuzu hissediyor ve “İşte bu!” diyorsunuz.. Sonra da kendinizi, gölün suları üstünde yükselen direkler üzerine oturtulmuş kulübenizde, huzur veren minik dalgaların mırıldandığı musuki eşliğinde kahve içerken hayal ediyorsunuz..
Ve hemen harekete geçiyor ve rezervasyonunuzu yaptırıyorsunuz..
Sonra mı? Sonrası ise tam bir hayal kırıklığı.
Otelin reklamlarıında gördüğümüz “O Yemyeşil bir alanın ortasındaki göl üstünde yükselen kazıklar üzerine inşa edilmiş ahşap bir kulübe..” den eser yok. Telefonla ayırttığımız oda otelin ikinci katında. Oda değil tavan arası bir boşluk. Kapıdan girişte berbat bir koku sizi karşılayan.. Sanki yıllardır temizlenmemiş ve havalandırılmamış.. Odaya girmemizle çıkmamız bir oluyor..
Uzun söze ne hacet?.. Herhangi bir tatil planının sorunsuz biçimde ilerleyişi konaklanacak mekan ya da mekanların çok dikkatli seçilmesine bağlı. Bir başka ifadeyle, planladığınız tatilin, hayatınıza renk mi katacağı yoksa, işkenceye mi çevireceği sorusunun cevabı konaklama mekanı seçiminde gizlidir.
Alın size bir de kendi ülkemizden bir örnek: İznik’te bir otel.. Dışarıdan bakınca gerçekten güzel bir mekan.. Otelin lobisi duvarlarında farklı zamanlarda bu otelde konaklayan bazı hatırlı müşterilerin fotoğrafları sergileniyor. Bir gecelik konaklama ücretini veriyorsunuz. Odanıza yerleştikten sonra, yol yorgunluğunu atmak için oda servisine bir kahve siparişi vermek istiyorsunuz. Telefona uzanıyorsunuz. Telefonda “çevir” sesi gelmiyor. Bütün tuşlara basıyorsunuz ama sonuç yok.. Cihazın sağını, solunu kontrol etmeye başlıyorsunuz. Karşınıza çıkan manzara sizi şaşırtıyor. “O da ne?” “Telefon cihazı var ama kablosu yok!.” Sonunda telefon cihazının, oda dizaynının işlevsiz bir ayrıntısı olduğunu anlyorsunuz.
Öfkeyle üç kat merdivenleri iniyor ve resepsiyon görevlisine durumu anlatıyorsunuz. Önce, “Telefon arızalı değil, çalışması lazım” diyor.Sonra an için duraklıyor, önce başını kaşıyor, sonra da, ses tonunu bir perde yükselterek, “Haa! Evet! Şimdi hatırladımmm!” diyor.. “O odanın telefonu henüz bağlanmadı”.
Ve hiç bir şey olmamış gibi işine devam ediyor.. Güler misin, ağlar mısın? Tekrar odanıza gitmek üzere üç kat mediveni tırmanmaya başlyorsunuz.
Size başka örnek daha verelim.. Bursa’da Uludağ eteklerinde orman içine kurulmuş köyde küçük bir otel.. Otel sahibinden, çalışanlara kadar hepsi müşterilerine profesyonel standartta hizmet veriyor. Otelin reklamlarında söylenen her şey bir gerçek olarak karşınıza çıkıyor. Uygun fiyata tatil arayanlar için ideal bir konaklama mekanı.. Yaşanan olumsuz deneyimlerden sonra böyle bir mekana rastlamak
insanı mutlu ediyor.