Toprak Kaybı ve Çölleşmeyle Mücadelede Acil Çağrı
TEMA Vakfı, Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü’nde, yaşamın temel kaynağı olan toprağın hızla tükenmekte ve sağlığını kaybetmekte olduğunu vurgulayarak, tüm toplumun sorumluluk almasını ve harekete geçmesini zorunlu kılıyor. Arazi tahribatı, iklim krizinin etkileri ve artan kuraklık tehdidiyle mücadelede, toprakların üretkenliğinin korunması ve iyileştirilmesi en öncelikli hedef olarak öne çıkıyor.
İnsan Faaliyetleri ve Global Tehditler
İnsan faaliyetleri sonucu oluşan arazi tahribatı ve iklim değişikliği, dünya genelinde gıda güvenliği, su kaynakları, geçim kaynakları ve yaşam alanlarını ciddi şekilde tehdit ediyor. Her yıl yaklaşık 100 milyon hektar arazi, üretkenliğini yitiriyor ve sağlığını kaybediyor. Bu sorunların çözümünde arazi restorasyonu, yani tahrip olmuş alanların yeniden kazandırılması ve kaybedilen üretkenliğin geri kazanılması büyük önem taşıyor.
Kuraklık ve Çölleşme ile Mücadelede Uluslararası Farkındalık
Birleşmiş Milletler tarafından her yıl 17 Haziran’da kutlanan Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü, konuya dikkat çekmek ve çözümler geliştirmek amacıyla organize ediliyor. Bu yıl “Arazi Restorasyonu Yap, Fırsatları Açığa Çıkar” temasıyla gerçekleştirilen etkinliklerde, arazi restorasyonu için ayrılan finansmanların yetersizliği vurgulanarak, acil eylem çağrısı yapılıyor. Sağlıklı toprak, sürdürülebilir kalkınmanın temel taşıdır ve gıda güvenliği ile sosyal refahın vazgeçilmez şartıdır.
Ekonomik ve Çevresel Maliyetler
TEMA Vakfı, bu özel gün vesilesiyle, arazi tahribatının dünya ekonomisine maliyetinin yaklaşık 10 trilyon ABD doları olduğunu belirterek, yalnızca çevresel değil, aynı zamanda ekonomik ve toplumsal boyutlara sahip ciddi bir sorunla karşı karşıya olunduğuna dikkat çekiyor. Toprağın korunması ve restorasyonu için toplumun tüm kesimlerinin aktif rol alması gerekiyor.
Kuraklık ve Çölleşmenin Türkiye’ye Yansımaları
“Dünyadaki kurak alanlar Türkiye’nin 7,5 katı kadar genişleyecek” uyarısı, bölgesel ve küresel gelişmelerin ciddiyetini ortaya koyuyor. 2000 yılından bu yana yaşanan kuraklık olaylarında %29’luk artış kaydedildi. Son 30 yılda, dünya genelinde toprakların dörtte üçü daha da kurak hale gelirken, bu durum özellikle kırsal ve kırsal dışı alanlarda yaşayan 3 milyar insanın yaşamını doğrudan etkiliyor. Türkiye’de ise toprakların %50’sinin yüksek çölleşme riski altında olduğu ve 2001-2020 yılları arasında kurak iklim koşullarına sahip alanların %5,4 oranında arttığı bildiriliyor.
Türkiye’de Çölleşme ve Sürdürülebilirlik Çabaları
1989 yılında “Türkiye Çöl Olmasın!” sloganıyla başlatılan bilinçlendirme kampanyası, ülkemizde çölleşme tehdidine dikkat çekmişti. Günümüzde ise, iklim değişikliğinin etkisiyle, yağışların azalması ve su kaynaklarının hızla tükenmesi nedeniyle, bu tehdit daha da büyüyor. Türkiye’nin topraklarının yarısı yüksek çölleşme riski altında bulunuyor. Ayrıca, erozyon, aşırı gübre kullanımı ve yanlış tarım uygulamaları, toprak verimliliğini olumsuz yönde etkiliyor. Yer altı su seviyelerinin hızla düşmesi ve sulak alanların kaybı, sürdürülebilirliği tehdit eden önemli unsurlar arasında yer alıyor.
Geleceğe Yönelik Çözüm ve Yatırım Tavsiyeleri
Toprakların korunması ve eski sağlığına kavuşması adına, herkesin üzerine düşen sorumluluklar bulunuyor. Deniz Ataç şu ifadeleriyle, doğa ile uyumlu yaşam biçimlerinin benimsenmesinin önemine vurgu yapıyor: “Bugün toprağa verdiğimiz zarar, kuşaklar arası adaleti de zedeliyor. Bu adaleti yeniden inşa etmek, doğaya olan yükümüzü azaltmak, etkili politikalar geliştirmek ve arazi restorasyonuna yatırım yapmakla mümkün olur. Ormanların yeniden canlandırılması, meraların ıslah edilmesi, sulak alanların geri kazanılması ve sürdürülebilir tarım tekniklerinin uygulanması, bu sürecin temel taşlarını oluşturuyor. Arazi restorasyonu çalışmalarına yapılan her yatırım, 30 katına kadar geri dönüş sağlayabilir. Şimdi, doğaya yatırım yapma ve toprağı iyileştirme zamanı.”
Sonuç ve Çağrı
Bu kapsamda, toprağın önemi ve korunması için tüm toplumun ortak hareket etmesi, bilinçli ve sürdürülebilir yaklaşımlarla hareket edilmesi elzemdir. Doğaya yapılacak her türlü yatırım, hem bugünü hem de gelecek nesilleri güvence altına alacaktır. Toprak kaybını durdurmak ve yeniden kazanmak, sadece çevresel değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal kalkınmanın da temelidir.