Ekranın Derinliklerindeki Fırtına: Reklamcı ve Film Yapımcı Çatışması

Prof. Dr. Murat Yeşilİstanbul Yerel Haberler (İY) Ekranın Derinliklerindeki Fırtına: Reklamcı ve Film Yapımcı Çatışması. Türk eğlence dünyası, derin bir fay hattıyla ikiye bölünmüş durumda. Bir yanda, izleyicinin nabzını tutan ve her tartışmalı sahneyle zirveye fırlayan reyting peşindeki reklamcılar; diğer yanda ise sessiz sedasız, diyalogdan ziyade duyguyla konuşan ve uluslararası sahnelerde sanatın onurunu taşıyan sinemanın […]

Film-yapimcilari-ve-reklamcilar-catismasi

Prof. Dr. Murat Yeşil
İstanbul Yerel Haberler (İY)

Ekranın Derinliklerindeki Fırtına: Reklamcı ve Film Yapımcı Çatışması. Türk eğlence dünyası, derin bir fay hattıyla ikiye bölünmüş durumda. Bir yanda, izleyicinin nabzını tutan ve her tartışmalı sahneyle zirveye fırlayan reyting peşindeki reklamcılar; diğer yanda ise sessiz sedasız, diyalogdan ziyade duyguyla konuşan ve uluslararası sahnelerde sanatın onurunu taşıyan sinemanın zarif fısıltıları.

Kadına Şiddet ve Şok Edici Sahnelerden Beslenen Reyting Canavarı..

Türk eğlence dünyası, derin bir fay hattıyla ikiye bölünmüş durumda. Bir yanda, izleyicinin nabzını tutan ve her tartışmalı sahneyle zirveye fırlayan reyting canavarları; diğer yanda ise sessiz sedasız, diyalogdan ziyade duyguyla konuşan ve uluslararası sahnelerde sanatın onurunu taşıyan sinemanın zarif fısıltıları.

Bu iki dünya, her ne kadar aynı sektörün parçası olsa da, başarıyı tanımlama biçimleriyle adeta birbirinin zıddı. Bir tarafta, milyonların gözü önünde yaşanan, şok edici sahnelerle beslenen ticari bir golyat var

Bu devasa yapı, adeta ahlaki sınırları zorlayarak, toplumun en hassas konularını, özellikle de kadına yönelik şiddeti, reytingin altın kuralı haline getirmiş durumda. En uç sahneler, bir yandan kamuoyunu ayağa kaldırırken, diğer yandan izleyici sayısını katlayarak yapımcıların kasalarını dolduruyor. Bu durum, eleştiri ve beğeni arasındaki çizginin nasıl bir çıkar çatışmasına dönüştüğünü gözler önüne seriyor.

Ve Eleştirel Başarı ve Uluslararası Prestij Peşindeki Sinema..

Bu sansasyonel kaosa karşı, Türk sineması bambaşka bir yoldan ilerliyor. Gürültüden uzak, spot ışıklarından kaçınan, ancak her karesiyle derin bir hikâye anlatan filmler, sessiz bir isyanın bayrağını taşıyor. Bu eserler, ticari gişe beklentilerinden bağımsız bir şekilde, eleştirel başarı ve uluslararası prestij peşinde koşuyor. Sanatsal bütünlüklerini koruyarak, Berlin, Cannes gibi dünyanın en prestijli film festivallerinde Türkiye’yi temsil ediyorlar. Bu, sadece bir estetik tercih değil, aynı zamanda sektörün ruhunu koruma çabası. Onlar için başarı, reyting tablolarında değil, jüri başkanlarının takdirinde, sinema eleştirmenlerinin saygı dolu yazılarında ve uluslararası arenada elde edilen prestijli ödüllerde yatıyor.

Türkiye’deki medya sektörünün karmaşık doğası

Bu iki kutup arasındaki gerilim, Türkiye’deki medya sektörünün karmaşık doğasını özetliyor. Bir yanda, izleyiciyi manipüle ederek, hatta sömürerek ticari bir zafer inşa eden bir sistem; diğer yanda ise sanatı ve kültürel derinliği önceleyen, ancak kitlelere ulaşmakta zorlanan bir sinema ve TV dizi sektörü.

Bu çarpışma, sadece ekranlardaki içerik kalitesini değil, aynı zamanda toplumun kültürel ve ahlaki yönelimlerini de derinden etkiliyor. Türk medyasının kalbindeki bu fırtına, sadece izleme alışkanlıklarımızı değil, aynı zamanda gerçekliği algılayış biçimimizi de yeniden şekillendiriyor. Ancak bu ikilinin ortak ve göz ardı edilen bir noktası daha var:

Ekrandaki her kare, bir bölgeyi, bir coğrafyayı bir anda turistik bir destinasyona dönüştürebilme potansiyeline sahip. İşte bu noktada, reyting canavarları ve sanat filmleri, istemeden de olsa aynı ortak amaca hizmet ediyor.

Bu rapor, ekranların ardındaki bu gizemli dünyayı, sayıların, skandalların ve sanatsal zaferlerin kesişim noktasını aydınlatarak mercek altına alıyor. Türk medyasının bu ikircikli yapısını, ticari başarıyı getiren reyting sisteminden, kültürel başarıyı temsil eden uluslararası festivallere kadar tüm yönleriyle analiz ederek, ekranın ardında dönen gizli oyunları ve bu oyunların ekonomik yankılarını ortaya çıkaracak.

“Sen Anlat Karadeniz” Dizisi Reyting Sistemini Altüst eden Bir Fenomen

Türkiye’de televizyon yayıncılığının nabzı, TNS tarafından yürütülen reyting ölçüm sistemi ile tutulur. Bu sistem, demografik olarak çeşitlendirilmiş bir panelin izleme alışkanlıklarını “People meter” adı verilen elektronik cihazlar aracılığıyla takip eder ve bu verileri analiz ederek programların izleyici kitlesini belirler.

Reytingler, reklamverenler ve kanallar için kritik öneme sahiptir. Bu veriler, genellikle iki temel metriğe dayanır: Reyting ve Pay (Share). Reyting puanı, bir programı izleyenlerin toplam potansiyel izleyici kitlesinin yüzde kaçını temsil ettiğini gösterir. Pay ise, yayın anında televizyon izleyen toplam izleyici kitlesi içinde o programın aldığı payı ifade eder.

Özellikle toplam izlenme oranlarının düşük olduğu geç saatlerde Pay, bir yayın için reytingden daha anlamlı bir başarı göstergesidir. Bu ölçümler, en yaygın olarak “Total” (tüm izleyici kitlesi), “AB” (eğitimli, yüksek gelirli izleyiciler) ve “20+ABC1” gibi demografik kategorilere göre raporlanır.  

Atv’nin draması Sen Anlat Karadeniz, bu reyting sistemini adeta altüst eden bir fenomen haline gelmiştir. Dizi, yayınlandığı ilk sezonunda Total’de 21.38 reyting ve 40.78 pay alarak yeni bir rekora imza atmış, AB grubunda ise 14.85 reyting ve 27.86 pay elde etmiştir.

Sezon açılışında bile, Total’de 13.37 reyting ve 36.38 pay, AB’de 9.11 reyting ve 25.70 pay ile zirveye yerleştiği görülmüştür. Bu rakamlar, diğer dizilerle karşılaştırıldığında  Sen Anlat Karadeniz‘in ne denli büyük bir başarı elde ettiğini açıkça ortaya koymaktadır.

Örneğin, aynı dönemde yayınlanan Nefes Nefese dizisi Total’de yalnızca 3.05 reyting ve 8.20 pay alırken, Kuzey Yıldızı İlk Aşk ise Total’de 4.12 reyting ve 8.95 paya ulaşabilmiştir.  

Sen Anlat Karadeniz‘in elde ettiği bu eşsiz ticari başarı, aynı zamanda Türkiye’deki izleyici kitlesi profilini gösteren önemli ipuçları sunmaktadır. Dizi, tüm izleyicileri kapsayan Total kategorisinde rekor kırarken, daha genç, eğitimli ve yüksek gelir seviyesine sahip izleyicileri temsil eden AB kategorisindeki başarısı daha düşüktür.

Bu durum, dizinin içeriğinin, kamuoyundaki eleştirel ve politik çevrelerin temsil ettiği kesimden ziyade, toplumun daha geniş ve geleneksel bir kesiminde yankı bulduğunu göstermektedir. Bu veri, dizinin neden bu kadar eleştirilirken bir yandan da reyting rekorları kırdığını somut bir şekilde açıklamaktadır.

Toplumsal tepkiler, televizyon izleme alışkanlıklarına doğrudan yansımaz; eleştiriler genellikle azınlık bir kesimden gelirken, diziyi izleyip ödüllendiren çoğunluk izleyici sessiz kalmaktadır.  

Türk Televizyon Dizileri Reyting Karşılaştırması

Dizi AdıKategoriReytingPay (Share)
Sen Anlat Karadeniz (Rekor)Total21.3840.78
Sen Anlat Karadeniz (Sezon Açılışı)Total13.3736.38
Nefes NefeseTotal3.058.20
Kuzey Yıldızı İlk AşkTotal4.128.95
Sen Anlat Karadeniz (Rekor)AB14.8527.86
Sen Anlat Karadeniz (Sezon Açılışı)AB9.1125.70
Nefes NefeseAB4.3212.66

Şiddetin Getirdiği Zirve: ‘Sen Anlat Karadeniz’ Vakası

Sen Anlat Karadeniz, elde ettiği astronomik reytinglerle dikkat çekmekle kalmamış, aynı zamanda içerdiği kadına yönelik şiddet sahneleri nedeniyle geniş çaplı bir tartışmanın odağına oturmuştur. Bu tartışma, sadece sosyal medyada veya seyirci yorumlarında kalmamış, siyasi ve hukuki bir boyuta da taşınmıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer, dizinin “kadına yönelik şiddeti alenen teşvik ettiği” gerekçesiyle Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’na (RTÜK) resmi şikâyette bulunmuştur.

Şikâyette, dizinin Türk Ceza Kanunu’nun çeşitli maddelerini (nefret ve ayrımcılık, hakaret, aşağılama, cebir ve şiddeti teşvik) ve Anayasa’ya aykırılık teşkil ettiği iddiaları yer almıştır. Biçer’in ifadesine göre, dizi kadına yönelik şiddeti “normalleştiren” bir nitelik taşımaktadır ve toplumdaki cinsiyet rollerini sakıncalı bir şekilde pekiştirmektedir.  

Bu tepkilerin temelinde yatan, ticari başarının bizzat tartışmalı sahnelerden beslendiğine dair somut verilerdir. Dizinin senaristi Erkan Birgören, eleştirilen şiddet sahneleri hakkında çarpıcı bir açıklama yapmıştır. Birgören, ilk bölümün reytinglerinin 7 civarında olduğunu, ancak “parmak kırıldığı” sahnenin yer aldığı ikinci bölümden sonra reytinglerin iki katına çıktığını belirtmiştir.

Bu itiraf, kamuoyunda yaşanan tartışmalar ile dizinin ticari başarısı arasında doğrudan bir neden-sonuç ilişkisi olduğunu gözler önüne sermektedir. Görünen o ki, diziyi eleştirenler, programın kaldırılması için çağrı yaparken , bir yandan da dizinin popülaritesini artıran ve reytingleri yükselten bir döngüyü beslemişlerdir.  

Bu durum, Türk televizyon sektörü için derin bir etik ikileme yol açmaktadır. Piyasa odaklı reyting sistemi, toplumun en hassas meselelerinden biri olan şiddeti, en çok izlenen ve en kârlı içerik türü haline getirmektedir. Bu, sektördeki yapımcıları ve kanalları, toplumsal sorumluluklarını göz ardı ederek, kâr maksimizasyonunu hedefleyen bir iş modeline itmektedir.

Dizinin ticari başarısı, eleştirilen içeriğin tam da reytingleri yükselten unsur olduğunu kanıtlamaktadır. Bu döngü, eleştiri, siyasi baskı ve hukuki müdahalelere rağmen, sektörün birincil motivasyonunun izleyiciyi ekran karşısında tutmak olduğunu ve bunun için her yolun mübah görüldüğünü düşündürmektedir.

Sinemanın Sessiz Zaferi: ‘Bal’ ve Türk Sinemasının Uluslararası Yüzü

Televizyon dünyasının gürültülü ve ticari başarısına karşı, Türk sineması uluslararası alanda sessiz, ancak son derece etkileyici bir zafer elde etmiştir. Semih Kaplanoğlu’nun yönettiği Bal filmi, 60. Berlin Uluslararası Film Festivali’nde en büyük ödül olan Altın Ayı’yı kazanmıştır.

Bu ödül, Türkiye için tarihi bir önem taşımaktadır; zira Metin Erksan’ın 1964 yılında   Susuz Yaz filmiyle kazandığı Altın Ayı’dan 46 yıl sonra Türkiye’ye bu prestijli ödülü getiren ikinci film olmuştur.  

Bal, aynı zamanda 83. Akademi Ödülleri’nde Türkiye’nin Yabancı Dilde En İyi Film dalında Oscar aday adayı olarak seçilmiş, Berlin’deki Ekümenik Jüri Ödülü, Adana Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Film ve Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde En İyi Görüntü Yönetmeni gibi pek çok önemli ödülün de sahibi olmuştur.  

Bal‘ın başarısı, Türk televizyon endüstrisinin ticari kaygılarıyla taban tabana zıt bir sanatsal yaklaşımın bir göstergesidir. Film, diyalogların minimum düzeyde tutulduğu, görsel ve şiirsel bir anlatımı benimsemiştir. Filmde babayı canlandıran Erdal Beşikçioğlu’nun ifadeleri, bu sanatsal anlayışı özetlemektedir:

“Bir mesaj verilmiyordu… Bir şey anlatılmak için uğraşılmıyordu. Yaşanan neyse o doğa karşısında, o seyirciyle beraber buluşturuluyordu”. Bu yaklaşım, hikâyenin ve karakterlerin derinliğini sessiz, ancak güçlü görsellikle aktararak izleyiciyi daha düşünsel bir yolculuğa çıkarmayı amaçlamıştır.

Yönetmen Semih Kaplanoğlu’nun otobiyografik izler taşıyan “Yusuf Üçlemesi”nin son halkası olan  Bal, ticari kaygılardan tamamen bağımsız bir şekilde, eleştirel başarı ve sanatsal bütünlük peşinde koşmuştur.  

Sen Anlat Karadeniz‘in reyting ve reklam gelirleriyle ölçülen ticari başarısı ile Bal‘ın prestijli ödüllerle ölçülen kültürel başarısı, Türk medya sektöründeki temel ayrımı net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bir yanda, kitlelere hitap eden, tartışma ve sansasyonla beslenen, kâr odaklı bir televizyon modeli bulunmaktadır.

Diğer yanda ise, uluslararası saygınlık kazanan, sanatsal ifadeleri ön planda tutan ve eleştirel beğeniyi hedefleyen bir sinema modeli mevcuttur. Bu iki farklı başarı tanımı, Türkiye’de tek bir “medya endüstrisi”nden ziyade, farklı amaçlar, izleyici kitleleri ve ölçütlere sahip iki paralel ekosistem olduğunu göstermektedir.

Bal Filmi: Ulusal ve Uluslararası Ödüller

Festival / Ödül TöreniÖdül AdıYıl
60. Berlin Uluslararası Film FestivaliEn İyi Film – Altın Ayı Ödülü2010
60. Berlin Uluslararası Film FestivaliEkümenik Jüri Ödülü2010
17. Adana Altın Koza Film FestivaliEn İyi Film – Altın Koza Ödülü2010
17. Adana Altın Koza Film FestivaliSİYAD Jürisi En İyi Film Ödülü2010
29. Uluslararası İstanbul Film FestivaliEn İyi Görüntü Yönetmeni Ödülü2010
83. Akademi ÖdülleriEn İyi Yabancı Film Aday Adayı2010

Ekrandan Gerçekliğe: Dizi ve Filmlerin Turizm Zaferi

Türk televizyonu ve sinemasının içindeki çatışmalara rağmen, her iki sektörün de ortak ve olumlu bir etkisi bulunmaktadır: turizmin canlandırılması. “Film etkili turizm” olarak adlandırılan bu olgu, bir destinasyonun film veya dizilerde gösterilmesi yoluyla, turistlerin o bölgeyi ziyaret etmeye teşvik edilmesidir.

Türkiye’de bu akım, 2002 yılında yayınlanan  “Asmalı Konak” dizisiyle başlamış ve Kapadokya’daki çekim mekânlarını adeta birer turistik müzeye dönüştürmüştür.  

Bu etki, Karadeniz bölgesinde de somut bir şekilde gözlemlenmektedir. Özellikle Rize’nin Çamlıhemşin ilçesi, hem televizyon dizilerine hem de uluslararası ödüllü filmlere ev sahipliği yaparak turistik popülaritesini artırmıştır.

Show TV’de yayınlanan Sevdaluk dizisinin çekimlerinin yapıldığı Çinçiva Köyü’ndeki tarihi taş köprü, dizinin adıyla anılmaya başlanarak “Sevdaluk Köprüsü” haline gelmiştir. Bu köprü, bugün hem yerli hem de yabancı turistler için bir fotoğraf durağı ve doğa yürüyüşü noktası olarak popülerlik kazanmıştır.

Bu turistik hareketlilik, bölgede konaklama imkânlarının da artmasına yol açmıştır. Çamlıhemşin’deki otel ve bungalovların listesi, turizmin bu bölgelerde yarattığı ekonomik canlılığın bir kanıtı niteliğindedir.  

Daha da dikkat çekici olan, bu coğrafyanın hem ticari televizyon projelerine hem de sanatsal sinema yapımlarına ilham kaynağı olmasıdır. Sevdaluk dizisi gibi popüler bir yapım, bölgeyi kitle turizmine açarken , Altın Ayı ödüllü   “Bal” filmi de Rize’nin Çamlıhemşin ilçesinde çekilmiştir.

Yönetmen Kaplanoğlu, filmi çektikleri bölgenin doğal güzelliğini vurgulayarak, filmin ödülünün bölgeye planlanan elektrik santrallerini engellemeye katkı sağlayacağını bile dile getirmiştir. Bu durum, aynı coğrafi mekânın hem kâr odaklı bir televizyon dizisi hem de sanatsal bir film için fon oluşturabildiğini ve her iki türün de, içlerindeki ideolojik farklılıklara rağmen, film etkili turizm sayesinde bölge ekonomisine ve kültürel tanıtımına katkı sağladığını göstermektedir.  

Kültür, Kriz ve Yeni Paradigma: Türk Medya Sektörünün Geleceği

Türk medya sektörünün analizi, birbiriyle çatışan iki ana akımın varlığını ortaya koymaktadır: bir yanda reyting ve kârlılık peşinde koşan, sansasyonel içeriklerle beslenen televizyon endüstrisi; diğer yanda ise ticari başarıdan ziyade eleştirel beğeni ve uluslararası prestiji hedefleyen, sanat odaklı sinema.

Bu ayrım, sektörün kendi içinde barındırdığı derin bir etik krizi gözler önüne sermektedir. Televizyon dizilerinin, özellikle Sen Anlat Karadeniz örneğinde olduğu gibi, tartışmalı ve toplumsal olarak hassas konuları (kadına yönelik şiddet gibi) reytingleri artırmak için kullanması, sektörün ahlaki pusulasını sorgulamamıza neden olmaktadır.

Ancak tüm bu gerilime rağmen, film ve dizilerin coğrafi mekânları turistik cazibe merkezlerine dönüştürme gücü, sektör için birleştirici ve olumlu bir etki yaratmaktadır.

Rize’nin Çamlıhemşin ilçesinin hem popüler bir televizyon dizisine hem de uluslararası ödüllü bir sanat filmine ev sahipliği yapması, bu etkinin türler arası bir köprü oluşturabildiğini kanıtlamaktadır. Bu, sektörün ticari ve sanatsal çabalarının, farklı yollardan da olsa, ulusal ekonomiye ve kültürel mirasa değer katabileceğini göstermektedir.

Geleceğe bakıldığında, Türk medya sektörü yeni bir paradigmanın eşiğinde durmaktadır. Geleneksel TNS reyting ölçüm sisteminin mutlak hâkimiyeti, Netflix ve BluTV gibi dijital platformların yükselişiyle sarsılmaktadır.

Bu platformlar, içeriğin başarısını geleneksel reytinglerden farklı olarak abonelik sayıları ve izlenme saatleri gibi metriklerle ölçmekte, bu da daha niş ve farklı hikâyelerin başarı şansı bulmasına olanak tanımaktadır.

Bu yeni dönem, televizyon endüstrisinin sadece en geniş kitlelere hitap eden sansasyonel içeriklere odaklanma zorunluluğunu azaltabilir ve kültürel sorumluluk ile ticari başarı arasında daha sağlıklı bir denge kurulmasına zemin hazırlayabilir.

Ancak bu dönüşümün ne kadar süreceği ve Türk televizyonunun “reyting canavarı”ndan tamamen kurtulup kurtulamayacağı, önümüzdeki yıllarda sektörün en önemli sorusu olmaya devam edecektir.  

Faydalanılan Kaynaklar:



Exit mobile version