Cilalı İmaj Devri

Cilalı İmaj Devri. Tepeden başımıza imajlar yağarken, gerçekle imaj birbirine karıştığı yıllar yaşıyoruz. Artık herkes kendi kendinin bir imajı. Birilerinin imaj yağdırmasına gerek yok.

Tepeden başımıza imajlar yağarken, gerçekle imaj birbirine karıştığı yıllar yaşıyoruz..

Artık herkes kendi kendinin bir imajı. Birilerinin imaj yağdırmasına gerek yok. Çünkü günün sonunda sosyal medya hesabından yazdığın afili bir cümle ya da spor salonundan verdiğin fit/havalı görüntüyle akılda kalıyorsun. Devir cilalı imaj devri imajını kendin oluşturup fenomen olma devri. Herkes birer star ve bu uğurda “günde en az üç post yayınlanmakla mükellef sosyal medya memuru”. Devir ne olursa olsun tarz olma, kendini ortaya döküp saçma, olmayan özgüvenini dağlara taşlara yazdırma devri.

Entelektüel çalışma ve el emeği arasındaki fark

Entelektüel çalışma ve el emeği arasındaki fark artık bulanık; Batı toplumlarında giderek daha çok insan fit kalmak için kollarını ve bacaklarını kullanıyor, çalışmak içinse klavyede parmaklarını kullanıyor; fiziksel yorgunluk artık denklemin bir parçası değil, çünkü işin çoğunu makineler yapıyor ve bizim yalnızca tek işimiz var, yaşama ve tüketme işi.

En az 1814 Restorasyonu kadar modası geçmiş egemenlikçilerin zaman zaman ortaya çıkışlarına rağmen bugün elimizde küreselleşmiş bir toplum, yani yeni bir enternasyonal tipi var, bu kez o etkili; durumun bu kadar sinir bozucu olmasının nedeni de bu, zira bu durum bir gerçeklik, belirsiz bir romantik ideal değil.

Herkesin eğlendiği meşgalelere karşı alaka duyamamak…

Bunun hakkında düşünelim. Kendisiyle veriler yarattığımız cep telefonumuz, yani mal varlığımız bize ait, bizler üretim araçlarının sahibiyiz. Yabancılaşma son buldu; çalışma ve yaşam zamanı arasındaki fark kayboldu, zamanla tekrarlayan tekdüze görevleri yerine getirmek yerine onlarca farklı şey yapıyoruz ve iş artık sınırları olmayan bir akışkanlığa dönüştü.

Herkesin eğlendiği meşgalelere karşı alaka duyamamak… Kitapların içinde sıkışıp kalmak… Güzel ve zengin kızla yakışıklı,  bir o kadar da gururlu fakir oğlanın eksik olmadığı televizyona, dondurma tanıtırken kadını metalaştıran reklamlara, kitleleri uyuşturan futbola, insanları tek tipleştiren popüler kültür ibarelerine, vıcık vıcık yaşanan aşklara, sanatı bir marka  sanan salt düşüncelere, bir saniye bile tahammül edememek… Yani dünyanın neredeyse yüzde doksanına hakim olan her şeye bir dur diyebilmek.

Benim için son söz: Değiş ama başkalaşma,

 

Exit mobile version